Japon sinemasının, tartışmasız, ustalarından biri kabul edilir Yasujiro OZU. Karmaşık kurgudan uzak, yalın, günlük hayatın içinden olayları, aile ilişkilerini anlatır. Sabit kamera ile kamera hareketlerini neredeyse hiç kullanmadan yere yakın çekimleri tercih eder. Çoğu zaman aynı oyuncuları görürüz filmlerinde, neredeyse bir süreklilik vardır, uzun bir süreci anlatıyor gibidir. Bir de meşhur ‘pillow shot‘ları vardır. Sahneler arası geçişte kullandığı, hareketsiz ve boş mekanlar; nesne olabilir, manzara olabilir veya estetik olmasa bile şehirden herhangi bir kesit olabilir.
Pillow shot çekimlerine yorumcular, sinemacılar, seyirciler mânâ yükleme yarışındadırlar. Hiç şüphesiz bu kareler mânâsızdır denemez. Yönetmen elbette araya yerleştirdiği bir görüntü/kare ile kendince bir şeyler anlatmak istemektedir; değilse o karenin lüzumu ne! Yönetmen OZU olunca, OZU’nun yerleştirdiği kareler için anlamlandırma, yorumlama ayrı bir mârifet gibi görünmektedir. Mesela meşhur vazo sahnesi. Banshun/Late Spring (Geç Gelen Bahar). Vazo burada güçlü bir metafordur ve filmdeki yerine göre sabaha kadar konuşulabilir.

Ama bir de eminim kimsenin anlamlandıramadığı, anlamlandırmaya çalışanların da kendilerinden epey ödün vermek zorunda kalacakları kareler var. Örneğin serinin devam filmi Soshun/Early Spring (Erken Gelen Bahar) filminden son kare:
Kadın kendisini aldatan kocasını affeder ve küs ayrıldığı kocasının tayininin çıktığı yere gider peşi sıra. Tokyo’dan sonra pek de iyi bir yer değildir. İlişkilerini konuşurlar, pişman olurlar, yeni bir hayata başlayabileceklerini söylerler; ikisi de kendinde hata bulur, geçmişe bir sünger çekmeye karar verirler. Kadın “Trene bak.” der, kalkıp pencereye gider. Adam kalkar, hemen arkasında durur ve “Yarın Tokyo’da olabilirdik.” der. Kadın “Biliyorum. Üç yıl çabucak geçer.” der. Ve son kare:

Şimdi bu kapanış sahnesine kulp takmak istedikten sonra ben buna da kulp takarım… ama olmuş mu yani!


