John FORD’un yönettiği The Quite Man/Kadın Satılmaz 1952’de yedi dalda Akademi/Oscar adalığı alıp En İyi Yönetmen ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödüllerini kazanmayı başarmış bir film.
Evlilik töreninin hemen ardından (ayrıntılarını buraya yazmaktan sıkılacağım) bir tartışma yaşanır ve yeni çiftimiz gelinin çeyizini ağabeyinden alamadan düğün günü evden ayrılıp damadın evine giderler. Doğal olarak gelin çeyizini alamadığı için üzülür; erkeğin ise paraya pula, mala mülke ihtiyacı zaten yoktur. Ancak olay İrlanda’da geçmektedir ve Amerika’dan memleketine yeni dönen damat henüz bu kültüre hakim değildir; çünkü küçük yaşta ayrılmıştır memleketten.
Sean Thornton’ı John WAYNE, Mary Kate Danaher’ı Maureen O’HARA canlandırıyor. (Dikkat: Okurken Mary’nin dozunda, abartısız, çirkinleşmeyen isyankar halini, kızıl saçlı hırçın Maureen O’HARA’da canlandırmayı ihmal etmeyin.)

MARY: Küçüklüğümden beri etrafımda hep kendi eşyalarım olsun istedim. Küçük piyanom… şurada, ve burada masa ve… oturmak için kendi sandalyelerim. Ve… ve şu köşede şifonyer. Ve… çinilerim ve kalaylarım etrafımda parıldayacak. Ama şimdi…
SEAN: Böyle hissettiğini bilmiyordum; ama bu o küçük mobilyalar ve eşyalar için fazla yakınmak ve üzülmek gibi geliyor bana.
…..(MARY bahçeye çıkar… SEAN da peşinden.)
MARY: Güzel bir ev, değil mi?
SEAN: Evet. Bence öyle.
….(SEAN MARY’i kucaklamak ister; ama MARY arkasını döner.)
MARY: Bana dokunma. Buna hakkın yok.
SEAN: Hakkın yok da ne demek!
MARY: Yüzüğünü takarım, yemek yaparım, çamaşırını yıkarım. Toprağı işlerim, ama sadece bu kadar! Çeyizim güvende olana kadar evli bir kadın değilim. Hep olduğum gibi bir hizmetçiyim, kendime ait hiçbir şeyim olmadan.
SEAN: Çok saçma! Sen benim karımsın ve mal mülk dediğin… Bu da ne şimdi!
MARY: Sana söylemeye çalışmadım mı? Sen çeyizimi alana kadar, benden bir şey alamazsın. Beni böyle bil. Hâlâ bana ait olmayan şeylerin arasında hayal kuruyor olurum… Sanki seninle hiç taşınmamışım gibi. Benim o şeylerde üç yüz yıllık mutlu hayallerim var ve… Onları istiyorum. Hayalimi istiyorum. Onları alacağım ve biliyorum! Sana söyleyecek başka sözüm yok.
Güzel, ama bu konuşma bize ne anlatıyor?
Özellikle Mary’nin “Güzel bir ev, değil mi?” diye sorması çok manidardır; çünkü Mary akıllıca bir manevrayla gelin geldiği evin Sean’a ait olduğunu vurgulamak istemiştir. Demek istediği şudur bence: “Sen bu evliliğe evini koydun, bense ortaya hiçbir şey koymuyorum; yalnızca bir kadın olduğum için ailenin bir parçası olamam. Ben her zaman dik duran hayaller kurdum, kendi eşyalarımla, kendi benliğimle var olmak istedim; ama şimdi elimi kolumu sallayarak gelip bu hayata ortak olamam.” Özgün senaryoda geçen “Not until you have my dowry” sözü aslında “sen çeyizimi alana kadar” ifadesinden ziyade “sen benim çeyizimi kullanana kadar” manasında da algılanmalıdır.
İnce işlenmiş bu konuşma günümüz için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Günümüzde kızlar bir an önce evden kaçıp evleneceği erkeğin kendisine ne alacağını, nerelere gezmeye götüreceğini, hangi lüksler içinde yaşatacağını sorgulamaktadırlar.
Tabii ki bu yazıyı okuyan kızlar hariç.


